27 Haziran 2014 Cuma

Şaka Kupası Part II



Brezilya'da herkesin şaşkınlıkla izlediği bir Dünya Kupası sahne almaya devam etmekte. Her Dünya Kupası beklenenlerin gerçekleştiği veya sürprizlerin yaşandığı anlara sahne olmaktadır. Kimi zaman hüzünlü anlar, kimi zamanlarsa yaşanan sıra dışı görüntüler bu kupanın efsanesini her defasında daha da büyütmekte. Dünya Kupası'nı bu kadar güzel hale getiren unsurlardan biri de hiç kuşku yok ki sürprizlerdir. Brezilya'da grup aşamalarının geride kaldığı turnuvada İspanya, İngiltere, İtalya, Portekiz gibi favori olarak gösterilebilecek ülkeler henüz ilk etapta safdışı kaldılar. Son şampiyon İspanya, Prandelli'nin çehresini değiştirdiği İtalya, Hodgson yönetiminde temiz bir sayfa açan İngiltere ve Ronaldo'nun dışında çok etkili bir defans hattına da sahip olan Portekiz... Bu ülkelerin hepsi de kendilerinden en azından yarı final oynanması beklenen ülkeler. Takıldıkları gruplara göz attığımızda kendilerinin yerine gruptan çıkan ekiplerin Şili, Uruguay, Kosta Rika, ABD gibi kendilerine oranla daha küçük futbol ülkeleri  olması ne denli büyük bir sürprizin yaşandığının göstergesi. Şili ve Uruguay'ın altın jenerasyonlarından birisiyle kupaya geldiğini düşünürsek ve ABD'nin de eskisine oranla daha iyi bir futbol ülkesi olduğunu varsayarsak en büyük sürprizi Kosta Rika'nın yaptığını görüyoruz. İtalya, İngiltere ve Uruguay'ın bulunduğu gruptan lider olarak çıkmaları şüphesiz tüm futbolseverleri şaşırttı. İkinci tura çıkan bir diğer sürpriz takım olan Yunanistan'ın 2. turda Kosta Rika ile eşleştiğini göz önüne alırsak bu takımlardan en az birinin çeyrek finalde boy göstereceğini görebiliyoruz. Elbette çoğu dünya kupasında bu tip sürprizler yaşandı. Kupaya her defasında renk katan bu duruma yakın tarihte bir çok örnek verilebilir. 1990'da Kamerun'un oynadığı çeyrek final, 1994'de İsveç ve Bulgaristan'ın, 1998'de ise Hırvatistan'ın oynadığı yarı finaller futbolun sürprizlerle ne kadar daha güzel olabileceğinin kanıtı.

Fakat sürprizlerin sık sık yaşandığı, açılışından itibaren herkesin tahminlerini boşa çıkartan en zevkli kupa bizlerin gönlünde şüphesiz 2002 Dünya Kupası'dır. Şimdi 12 yıl geriye gidip sadece Türk Milli Takımı'nın başarılarından dolayı değil, kupaya katılan birçok 3. dünya ülkesinin favorileri devirmesiyle mükemmel bir hale gelen bu turnuvaya nostaljik yolculuk yapıyoruz.


Son Dünya ve Avrupa şampiyonu apoletleriyle 2002 yılında Seul'e ayak basan Fransız milli takımını Zidane'ın sakatlanarak kadrodan çıkartılması dışında Senegal mağlubiyetinin de beklediğini söyleseler çoğu futbolsever buna inanmazdı. Senegal tarihinde ilk defa katıldığı Dünya Kupası'nın açılış maçını son şampiyon Fransa karşısında oynuyordu. 60.000'den fazla seyircinin önünde çıktıkları maçta 30. dakikada Bouba Diop'un attığı golle öne geçen Senegal maçın kalan kısmında Fransızlara geçit vermiyor ve Asya'da ilk defa yapılan kupa büyük bir sürprize sahne olarak başlıyordu.


Bouba Diop'un golü sürprizlerin habercisiydi



Fransa Milli Takımı'nı ise bundan daha zor günler bekliyordu. Zidane'ın turnuvayı kapatmasıyla planları da altüst olan Horozlar gruptaki ikinci maçlarında Uruguay ile 0-0 berabere kalırken son maçlarında grupta iyi bir performans gösteren Danimarka'ya Rommedahl ve Tomasson'un golleriyle 2-0 yeniliyor ve turnuvaya grup aşamasında veda ediyordu(2002, 2006, 2010 ve 2014 Dünya Kupalarında son şampiyonlardan sadece Brezilya'nın gruptan çıkabilmesi ilginç bir ayrıntı olarak göze çarpıyor).


İspanya , Paraguay, Slovenya ve G.Afrika'nın bulunduğu B grubu ile Milli takımımızında mücadele ettiği Brezilya'lı, Kosta Rika'lı, Çin'li C grubunda çok büyük sürprizler yaşanmıyor Brezilya, Türkiye, İspanya ve Paraguay ikinci tur biletlerini alıyorlardı. Türkiye'nin Brezilya karşısında gösterdiği dirençli oyun ve hakemi Kim Young Joo'nun rezalet yönetimi en dikkat çekici olaylardı.


D Grubuna gelindiğinde ise futbolseverleri bir sürpriz daha bekliyordu. Gruptaki Portekiz, ABD, G.Kore ve Polonya'nın güç dengeleri göz alındığında Portekiz ve Polonya'nın gruptan çıkması bekleniyordu. Ancak Figo'lu, Rui Costa'lı, Nuno Gomes'li Portekiz önce ABD ile oynadığı maçı 3-2 kaybediyor, sonrasında ise G. Kore'ye 1-0 mağlup olarak turnuvaya veda ediyordu. Polonya'da benzer bir kader yaşıyor önce Kore'ye 2-0 sonra da Portekiz'e 4-0 mağlup olarak evine dönüyordu.




Figo''da ''Şaka Kupası'' mağdurlarından



F Grubunda ise herkes Arjantin ve İngiltere'nin grubu Nijerya ve İsveç'in önünde bitirip üst tura yükseleceğini düşünüyordu. hem İngilizler hem de Tangocular turnuvaya çok güçlü ekiplerle gelmişlerdi. İngilizler turnuvaya İsveç beraberliğiyle başlarken Arjantin Nijerya'yı tek golle geçiyordu. İkinci maçta ise Arjantin İngilizlere Beckham'ın penaltı golüyle boyun eğerek şansını son maça bırakıyordu. Son maçta İsveç karşısında Svensson'un müthiş frikik golüyle geriye düştüler ve cevap verebilme şansını ancak 88'de Crespo ile yakalasalar da maçın berabere sonuçlanması İsveç'in işine yarıyor, Tangocular ise evin yolunu tutmak zorunda kalıyordu.



Batistuta İsveç karşılaşması sonrasında gözyaşlarına hakim olamıyor




Grup aşamaları geride kalırken son bir sürpriz de G Grubu'nda gerçekleşiyor ve 1998'de turnuvayı 3. bitiren Hırvatistan, tur biletini Meksika ve İtalya'ya kaptırıyordu. Gruptan Meksika birinci çıkarken Hırvatlar son maçlarında elenmiş olan Ekvador'a mağlup olmasaydı daha büyük bir sürpriz gerçekleşecek ve ilk aşamada turnuvaya veda eden İtalyanlar olacaktı. İkinci turda Almanya - Paraguay'ı tek golle geçerken, İngilizler Danimarka'yı, Amerikalılar Meksika'yı, İspanyollar İrlanda'yı, Brezilya ise Belçika'yı evine yolluyordu. Milli takımımızda Japonya'yı Ümit Davala'nın kafa golüyle safdışı bırakırken turnuvanın sürpriz ekiplerinden Senegal, Arjantin ve İngiltere'ye kök söktüren İsveç'i altın golle Viking diyarına yollarken bu olay sürprizlerin küçüğü olarak kalıyor, Güney Kore İtalya'yı normal süresi 1-1 biten maçta Ahn'ın kafayla attığı altın gol sonucu evine yolluyordu. Bu olay 2000 yılında Avrupa Şampiyonasını öne geçtiği maçta Fransızlara kaybeden İtalyanlar için yeni bir yıkım yaratıyordu ki olayın faturası golü atan Ahn'a kesiliyordu. Birçok çevrenin iddaasına göre Ahn'ın o zaman forma giydiği İtalyan kulübü Perugia bu gol nedeniyle oyuncunun sözleşmesini feshetmişti.



Ahn Jung kendisini işsiz bırakan altın golü atarken



Bu sonuçlarla Almanya, ABD, İspanya, Güney Kore, İngiltere, Brezilya, Senegal ve Türkiye çeyrek finale yükselmiş oluyordu. İlgi çeken bir nokta ise kupada çeyrek finale kadar ilerlemeleri sürpriz olarak görülen Türkiye ve Senegal'den birinin en az yarı final oynayacak olmasıydı. Ancak sıradışı olarak nitelendirilebilecek tek olay bu olmayacaktı. Guus Hiddink'in sürpriz üstüne sürpriz yaratan takımı Güney Kore, kupanın en büyük favorilerinden biri olan ve yoluna kayıpsız devam eden İspanya'nın karşısına çıkıyor ve normal süresi 0-0 sona eren karşılaşmanın penaltı vuruşlarında Boğalar'ı evine yolluyordu. Tarihte ilk kez bir Asya kıtası takımı Dünya Kupası'nda yarı finale yükseliyordu. Üstelik bunu yaparken Portekiz, İtalya, İspanya gibi devleri dize getirmeyi başarıyorlardı.

Çeyrek finalin diğer maçında Türkiye, Senegal'i İlhan Mansız'ın altın golüyle safdışı bırakıyor ve tarihimizin şu ana kadar ki en büyük başarısına imza atıyordu. Elbette Güney Kore kadar zorlu bir yoldan geçmese de kendi içinde kaynayan bir kazan olan Türk Milli Takımı teknik direktör Şenol Güneş'in kıyafetinden yapılan saç traşlarına, grup aşamalarından itibaren oyuncu seçimlerinden taktik eleştirilerine kadar birçok konuda medya tarafından yerden yere vurulmuştu. Tüm bunlara rağmen takım yarı finale yükseliyor ve bu şaka kupasındaki bir peri masalında da bizlerin imzası yer alıyordu.


İlhan Mansız'ın bu golü Dünya Kupası tarihinde atılan son altın gol olma özelliği de taşımakta


Yarı finale gelindiğinde Güney Kore - Almanya ve Türkiye - Brezilya maçları finale kalan takımları belirleyecekti. Rudi Völler yönetimindeki Alman Milli Takımı Seul'de 60.000 kişinin önünde çıktığı Güney Kore maçında ''Artık yeter bu kadar'' dercesine 75. dakikada finallerin kaybeden adamı Ballack'ın golüyle Güney Kore'nin masalına son verirken bundan bir gün sonra Türk Milli Takımı da Ronaldo'nun ''Pis Burun'' golüyle rüyadan uyanıyordu ancak yaşanan mükemmel anlar ve o yaz futboldan alınan zevk hala her büyük turnuvanın başında bizler tarafından nostalji kokan sözcüklerle anılmakta. Üçüncülük maçında karşılaşan Türkiye ve Güney Kore arasındaki maç Milli Türkiye'nin 3-2'lik üstünlüğüyle sona ererken maç sonu oluşan kardeşlik görüntüleri sanıyorum ki Dünya Kupası'nda daha önce yaşanmamış anlara bir örnek oluşturuyor. Şenol Güneş, Ümit Davala, İlhan Mansız ve Hasan Şaş Asya halklarının sevgili olurken Türkiye ve Güney Kore ilişkileri bu maç vesilesiyle oldukça güzel bir boyuta taşındı.


30 Haziran günü oynanan final maçında ise Brezilya, Almanya'yı kupanın en büyük fenomenlerinden biri olan  Ronaldo'nun iki golüyle avlayarak perdeyi kapatıyordu. Brezilya'nın turnuvadaki Cafu, Emerson, Denilson, R.Carlos, Ronaldinho, Ronaldo, Rivaldo gibi yıldızlardan oluşan kadrosuna bakıldığında turnuvayı namağlup şampiyon olarak tamamlaması ise bu Şaka Kupasındaki tek tezat ürünü olarak göze çarpıyor.



Sürprizler sadece Avrupalıları bağlar !! 




2014 Dünya Kupası ise şuana kadar birçok şekliyle 2002'deki turnuvayı andırıyor. Bu benzerliğin ne derece olduğunu hep birlikte önümüzdeki turlarda net bir şekilde göreceğiz.

23 Haziran 2014 Pazartesi

Hollanda 2 - 0 Şili























FİFA 2014 Dünya Kupası B Grubu oynanan 3. maçlar sonucunda perdeyi kapattı. Turnuvanın en büyük hayal kırıklıklarından birini yaşayan İspanya ilk iki maçında Hollanda ve Şili'ye mağlup olmuştu. Gruptaki son maçına kendileri gibi Hollanda ve Şili'ye mağlup olarak turnuvaya veda eden Avustralya karşısında çıkan İspanyollar maçı 2-0 kazanarak turnuvayı galibiyetle kapattı.

Gruptaki asıl merak uyandıran maç ise kesinlikle Hollanda - Şili müsabakasıydı. İspanya'yı etkileyici bir oyunla bozguna uğrattıktan sonra turnuvanın mutlak favorilerinden biri olarak gösterilmeye başlanan Hollanda, hücum futbolunu doruklarda yaşayan ve İspanya'yı turnuva dışına iterek tüm dikkatleri kendine çeken Şili ile liderlik mücadelesi için sahaya çıktı. Elbette ki bu liderlik mücadelesinin sonu sadece psikolojik kazanç değildi. Grupta liderliği ele geçiren takım ikinci turda muhtemelen Brezilya yerine Hırvatistan - Meksika maçının kazananı ile eşleşecek ve çeyrek final için daha avantajlı bir konuma gelmiş olacaktı.




























Beraberlik durumunda grup liderliğini elde edecek olan Hollanda'da Louis Van Gaal, sahada topun arkasına geçen ve kontrataklarla çıkmayı planlayan bir takım sürmeyi tercih etti. Galibiyete ihtiyacı olan taraf Şili ise yine hücumsal oyun planıyla sahadaki yerini aldı.

Maça rakibine oranla biraz daha baskın bir şekilde başlayan Şili, Hollanda'nın geriye yaslanan oyunu karşısında ataklarını geliştirmekte zorlanan bir görüntü çizdi. Ayrıca çok adamla atağa çıkarken bir kontratak takımı olan Hollanda'nın ani çıkışları da kalelerinde tehlikeler yaşamalarına neden oldu. Hücumda Sanchez ve Varga ikilisi arkasına Gutierrez, Aranguiz ve Diaz ile hücum etmeye çalışırken Mena ve İsla'da fırsat bulup kanattan ataklara destek vermeye çalıştı ancak Hollanda defansının aldığı önlemler Şili'nin istediği fırsatları bulmasına fazla olanak tanımadı. Özellikle Daley Blind, Alexis Sanchez'e adeta yapışarak Şili'nin pozisyon etkinliğine ket vurmayı başardı. Şili'nin bir diğer gol umudu olan Vargas ise sahada adeta yokları oynayarak hayal kırıklığı yarattı.




Hollanda ise Şili ataklarını savurduktan sonra kazanılan toplar sonucu ani çıkışlarla rakibinin üzerine gitmeye planladı. Özellikle Robben'in sprint özellikleri sonuna kadar kullanılmaya çalışılsa da gerek Robben'i takım arkadaşlarının tamamlayamaması, gerekse de Şili'nin yer yer sergilediği sert savunma anlayışı Hollandalıların maçı rahat bir şekilde koparmasına engel oldu.

 İkinci yarıya Gutierrez - Basejour değişikliğiyle başlayan Şili'de özellikle Alexis Sanchez yakaladığı fırsatları bireysel yetenekleri ile kullanmaya çalıştı ancak Hollanda'nın etkili savunması ve Blind'in ikinci yarıda da Sanchez'e yapışması efektif hücumlar yapılmasına mani oldu. 70. dakikada Silva yerine Valdivia'nın oyuna girişiyle birlikte defans arkasına atılan top sayısının arttığı söylenebilir ancak bu değişiklik de skora bir şeyler yansıtamadı.

Maçta beraberliğe kitlenmiş bir görüntü veren Hollanda'da 75. dakikada oyuna giren Leroy Fer kullanılan korner vuruşundan sonra yapılan ortayı kafayla Şili ağlarına göndererek takımını öne geçirdi.



























Bu dakikada itibaren Şili'nin direnci kırıldı. Maç sonuna kadar cılız ataklarına devam eden Şili'nin maçın son saniyelerinde beraberlik için yüklendiği sırada Hollandalılar oyun şablonlarına örnek olarak gösterilebilecek şekilde defansta kazandıkları topu uzun bir pasla Robben'e yolladı. Topu sürükleyen Robben'in ceza sahasının solundan açtığı ortayı yine ikinci yarıda oyuna dahil olan Memphis Depay ağlara göndererek fişi çekti.


Maç sonucu Hollanda 9 puanla gruptan lider olarak çıkarken Şili ise ikinci sırada kaldı. A Grubu'nda Meksika - Hırvatistan ve Brezilya - Kamerun maçlarının ardından ortaya çıkacak puan durumuna göre iki takımın da rakipleri belirlenecek.

22 Haziran 2014 Pazar

ABD 2 - 2 Portekiz



ABD 11: Howard - Beasley - Johnson - Cameron - Besler - Beckerman - Jones - Bradley - Bedoya - Zusi - Dempsey

Portekiz 11: Beto - R.Costa - J.Perreira - Alves - Moutinho - Veloso - Nani - Almeida - Meireles - Postiga - Ronaldo

G Grubunda ikinci karşılaşmalar ABD - Portekiz maçıyla son bulurken maç sonucu oluşan skor grupta dengelerin son maça kadar değişmemesini sağladı. İlk maçında Almanya karşısında bozguna uğrayan Portekiz, Gana'yı son dakika golüyle yenerek turnuvaya üç puanla başlayan ABD ile 2 - 2 berabere kaldı ve 2. tur umutlarını son maça taşıdı.




Maça hızlı başlayan Portekiz'de Hugo Almeida sakatlığı, Pepe ise kart cezası nedeniyle kadroda yerini almadı. Maçın henüz 5. dakikasında takımlar birbirlerini tartmaya başlamışken Veloso'nun ortasında topun sekmesi sonucu arka direkte bomboş pozisyonda bulunan Nani topu ağlara göndererek takımını öne geçirdi.

Manchester United'da ''Ölü Yatırım'' sıfatını kazanan Nani gol perdesini açan isim oldu


16. dakikada Helder Postiga oyundan çıkmak zorunda kalırken yerine Eder oyuna dahil oldu. Bu dakikalarda ABD rakip kalede yoğun bir baskı uygularken Portekiz'de özellikle Costa defansta birçok kritik müdahalede bulunarak skorun değişmesini engelledi.


Portekiz, erken gelen golden sonra kontrataklara dayalı 4-3-3 sistemiyle ABD defansını az adamla yakalayıp Ronaldo ve Nani gibi oyuncuların hücum özelliklerini kullanmayı tercih etti ancak gerek ABD'nin dirençli oyunu gerekse de kanat oyuncularını tamamlayacak bir hedef santrafor eksikliği skorun Portekiz lehine açılmasına mani oldu.


İlk yarının sonlarında ise Nani'nin uzaktan çektiği şut direkten dönerken topu tamamlamayan çalışan Eder'ni çektiği şut son anda Tim Howard tarafından çıkartıldı.


İkinci yarı ise ABD oldukça inatçı bir futbol ortaya koydu. Orta alanda Bradley ve Jones'un çabaları takımı ateşlerken Portekiz'de Ronaldo hem sakatlığı hem de kendisine alınan önlemler nedeniyle istediği performansı sergileyemedi.


55. dakikada Jones'un ortasında sağ kanatta sıfıra kadar inen Johnson topu geriye çıkarttı. Topla buluşan Bradley'in şutunu son anda Costa çıkartarak bir kez daha takımı adına önemli bir müdahalede daha bulundu.


65. dakikada ise Jermaine Jones ceza sahası dışından yaptığı mükemmel bir vuruşla skora dengeyi getirdi.


Maçın üçte ikilik kısmı geride kaldığında Portekiz'de Meireles yerine Varela , ABD'de ise Bedoya yerine Yedlin oyuna dahil oldu.


81. dakikada ise Yedlin'in ortasında topa vuran Bradley'in şutu defanstan sol tarafa sekti. Topu alan Zusi'nin ortasında Dempsey takımını öne geçirdi.

İnatçı ve maçı bırakmayan bir görüntü sergileyen ve hemen her maçta skor üreten ABD ( ABD oynadığı maçların %94'ünde gol bulmayı başardı), öne geçtikten sonra kendi yarı sahasına çekildi. Portekiz'in ise dengeli olmayan, kanat hücumlarına ve orta sahadaki Moutinho'nun performansına bağlı oyunu yine beklenenden uzak bir görüntü verdi.

Maçın son saniyelerinde ise topu orta sahada kazanan Portekiz, Ronaldo'nun sağ kanattan yaptığı ortaya yükselen Varela'nın kafa vuruşuyla maçı berabere bitirmeyi başarırken aynı zamanda tur umutlarını Gana maçına da taşımış oldu.


Birçok kritik kurtarışa imza atan Tim Howard, Portekiz'in ikinci golü sonrası sinir harbi yaşadı


Gruplarda üçüncü maçlara girilirken Almanya ve ABD 4'er puanla ilk iki sırayı paylaşmış durumda. 1'er puanı bulunan Gana ve Portekiz'in kaderi ise birbirleriyle oynayacakları maç sonrası belirlenecek.



19 Haziran 2014 Perşembe

Kolombiya 2 - 1 Fildişi Sahilleri







KOLOMBİYA: Ospina-Armero-Yepes-Zapata-Zuniga-Sanchez-Aguilar-James-İbarbo-Cuadrado-Teofilo

FİLDİŞİ SAHİLLERİ: Barry-Aurier-Zokora-Bamba-Boka-Serey-Tiote-Yaya-Gervinho-Gradel-Bony

C Grubunun 2. karşılaşmaları Kolombiya - Fildişi Sahilleri maçıyla start aldıi. İki ekipte ilk maçlarından galibiyetle ayrılmıştı. Kolombiya baştan sona üstün oynadığı karşılaşmayı Yunanistan karşısında 3-0'lık net bir skorla kazanmayı başarırken Fildişi Sahilleri ise geriye düştüğü maçı çevirerek Japonya'yı 2-1 mağlup etmişti.

Sahaya birbirine benzer taktik anlayışlarla dizilen iki ekipte 4-3-3 şeklinde sahadaki yerlerini aldı. Maçın başlangıç anından itibaren Kolombiya, James Rodriguez önderliğinde sık sık hücuma çıkmayı denedi. Özellikle sağ kanatta Cuadrado ve onu arkadan destekleyen Zuniga'nın James Rodriguez ile birlikte gerçekleştirdiği hücum organizasyonları maça hareket getirse de bu ataklar Fildişi savunmasına takılarak sonuçsuz kaldı.

Maçın 27. dakikasında sol kanattan yüklenen Kolombiya'da Teofilo, açılan orta sonucu topla birlikte kale önünde kalsa da topa vuramayarak maçın en net fırsatlarından birini tepti. Bu pozisyonda Teofilo'nun ofsayt pozisyonunda olmasına rağmen yan hakemin ofsayf bayrağını kaldırmaması dikkatlerden kaçmadı.

30. dakikada ise Fildişi Sahilleri o ana dek en net pozisyonunu Aurier'in ayağında bulmasına karşın çektiği şut Ospina tarafından çıkartıldı.







İlk yarıda oyunun net hakimi özellikle sağ kanadı işlemeye çalışan Kolombiya olurken Fildişi Sahilleri kontrolü elden bırakmayıp zaman zaman Kolombiya'nın top kayıplarını hızlı bir şekilde değerlendirerek kontratak girişimlerinde bulundu. Özellikle Die'nin orta alandaki sert futbolu birçok defa topun kazanılmasını ve ani pozisyonların yakalanmasını sağladı. Her iki tarafın da yakaladığı pozisyonlardan bir sonuç çıkmamasıyla birlikte ilk devre golsüz eşitlikle sona erdi.

Maçın ikinci yarısında ise daha atak bir görüntü sergileyen Fildişi Sahilleri'nin atakları kaleci Ospina'nın kurtarışlarıyla son bulurken Kolombiya'da sol kanatta görev alan ancak maça bir türlü ağırlığını koyamayan İbarbo  53. dakikada yerini Quintero'ya bıraktı. Bu dakikadan itibaren James sola geçerken Quintero ise orta sahaya konuşlandı.

Fildişi Sahilleri'nde ise ilk değişiklik 60. dakikada Wilfred Bony yerine Drogba'nın oyuna dahil edilmesiyle gerçekleştirildi.

63. dakikada Kolombiya, Cuadrado'nun kullandığı kornerde James'in vurduğu kafayla 1-0 öne geçti.



67. dakikada ise Fildişi Sahilleri'nde Gradel'in yerine Kalou oyuna dahil oldu.

Maçın 70. dakikasında ise Die ile atağa çıkmaya çalışan Fildişi Sahilleri bir kez daha topu kaybetti. Gelişen Kolombiya kontratağında Teofilo'nun pasınyla Quintero kaleciyle karşı karşıya kaldı ve düzgün bir vuruşla farkı ikiye çıkardı.

2. golden itibaren Kolombiya kendi sahasına çekilirken Fildişi ise ataklarını sıklaştırdı. Oluşturdukları baskı ile 73. dakikada Gervinho'nun bireysel çabalarıyla skoru 2-1'e getirdiler.






Son 15 dakika Fildişi Sahilleri'nin ataklarıyla geçerken bir türlü yakalanan pozisyonlardan etkili bir biçimde yararlanılamadı. Oynatılan 4 dakika uzatmanın ardından hakem maçı bitirirken Kolombiya puanını 6'ya yükselterek gruptan çıkmayı garantiledi.

Maçın mutlak hakimi olan Kolombiya tam 24 yıl sonra Dünya Kupası'nda ikinci tura yükselmeyi başardı. Oldukça etkili gol ayaklarına sahip olan Kolombiya hızlı ve hücuma yatkın futboluyla önümüzdeki turlarda da sürprizleri gerçekleştirmeye aday gözüküyor.

Fildişi Sahilleri ise daha kontrollü oynamaya çalışan taraf oldu ancak hücum bölgesinde etkisiz kalınması planların gerçekleşmesine mani oldu. Gruptaki son maçına Yunanistan karşısında çıkacak olan Fildişi Sahilleri'nin alacağı galibiyet onları ikinci tura taşımaya yetecek.

4 Haziran 2014 Çarşamba

Arjantin, Dünya Kupası ve İsrail Laneti




Futbol dendiği zaman akla gelen ilk ülkelerden birinin Arjantin olduğu hepimizin malumu.
Gerek ilgi çekici kültürü, gerek yetiştirdiği büyük yıldızlar gerekse de Brezilya, Almanya,
Hollanda ve İngiltere ile verdiği destansı mücadeleler bu güney amerika ülkesinin birçok futbolseverin favori ülkesi olmasını sağlamıştır. Futbol tarihinin en büyük mazilerinden birine sahip olan Arjantin 1930 Dünya Kupası'nda Stabile ve Varallo'nun önderliğindeki kadroyla finale kadar yükselmiş ve evsahibi Uruguay'a kaybederek ikinci olmuştu. Bu tarihten sonra Dünya Kupalarında derece alma başarısı gösteremeyen tangocular 1978'de ev sahipliği yaptıkları Dünya Kupası'nda Kempes, Ardiles, Passarella, Houseman, Luque gibi oyunculardan oluşan kadroyla Cruyff'suz Hollanda karşısında kupaya uzanmıştı.







Takvimler 1982 yazını gösterdiğinde ise teknik direktör Cesar Menotti 1978 model Arjantin'e Maradona ve Valdano gibi genç yıldızları da dahil etmiş ancak gruptan zorlukla çıkan takım bir sonraki turda İtalya ve Brezilya'ya mağlup olarak beklentilerin altında kalmıştı.







1986 yılında ise Carlos Bilardo ile yeni ve tartışılan bir yapılanma içerisine giren Milli takım Maradona'nın kaptanlığında kupa öncesi pek iyi sinyaller vermiyordu. Oluşturulan yeni Arjantin'in kupayı kazanmasına kimse ihtimal vermiyordu. Bilardo'nun daha sonra söylediği '' Meksika'ya giderken havaalanı bomboştu fakat kupayı kazanıp döndüğümüzde bizi 500.000 kişi karşılamıştı.'' sözleri durumu özetler nitelikte.




Maradona Falkland'ın intikamını kendi yöntemleriyle alırken





Arjantin Milli Takımı yetkilileri kupa için Meksikaya gitmeden önce futbolculara ilahi bir motivasyon vermek adına sıradışı bir program hazırlayalar İsrail gezisi düzenlemeyi kararlaştırdılar. Hazırlanan tur sonucu Kudüs ve kutsal topraklar gezilirken bir yandan da futbolcuların üzerindeki baskıyı dağıtmaya çalıştılar. Meksika serüveni başladığında ise  Maradona önderliğindeki Arjantin destansı bir biçimde kupaya doğru ilerlemeye başlamıştı. İngiltere karşısındaki ''Tanrının Eli'' ve yüzyılın golü, ardından Batı Almanya ile yapılan efsanevi final maçıyla kazanılan kupa ülkenin Falkland Savaşı sonrası bozulan psikolojisine antidepresan etkisi yapmıştı.









1990 yılına gelindiğinde ise kupa için İtalya'nın yolunu tutacak olan Arjantin kafilesi 1986'daki gezinin olumlu sonuçlar doğurduğunu düşünerek bir kez daha İsrail yollarına revan olurlar. Maradona'nın sürüklediği Arjantin yine mükemmel bir turnuva geçirir. Finalde Almanya'ya Brehme'nin attığı penaltı golüyle kaybetseler de üst üste iki kez final oynama başarısı göstermişlerdi.








1994 yılında artık gezinin uğurlu olduğuna inanmaya başlayan Arjantinliler kupa için ABD'ne gitmeden önce bir kez daha İsrail'i ziyaret ederler. İsrail'deki gezi sırasında artık futbol hayatı başarılar kadar skandallarla da dolu olan Maradona ''Umarım tanrı Arjantinlidir.'' sözleriyle geziye gölge düşürür. Bu sözlerin lanetinden mi bilinmez ama o tarihten sonra Arjantin Milli Takımı düşüşe geçer. İlk olarak Nijerya maçından önce Maradona doping testine takılır ve grup aşamasında kupadan ihraç edilir. Yola Maradona'sız devam etmek zorunda kalan Arjantin Caniggia, Simeone ve Ortega gibi oyunculardan oluşan yeni jenerasyonuyla ikinci tura çıkmayı başarsa da Hagi'nin önderliğindeki Romanya'ya 3-2 mağlup olarak elenirler.




Kabus Romanya maçıyla başladı





1998 Dünya Kupası'na gelindiğinde artık Maradona futbolu bırakmış, Passarella yönetimindeki Arjantin ise oluşturduğu yeni jenerasyonun meyvesini bu kupada yemeyi planlamaktadır. Turnuvaya oldukça etkili bir şekilde başlayan takım Hırvatistan, Japonya ve Jamaika'nın bulunduğu grubu 3'te 3 yaparak tamamlar. Ardından ezeli rakipleri İngiltere'yi Owen'ın parlak performansına rağmen uzatmalarda mağlup ederek yarı final mücadelesi için Hollanda'nın rakibi olurlar. Maçta Kluiver'ın golüyle geriye düşselerde Lopez'le eşitliği sağlayıp ardından baskı kurmayı da başaran Arjantin, Neumann'ın gördüğü kırmızı kart sonrası sayıca üstün olmanın avantajını da eline geçirmişti. Ancak bu durum uzun sürmeyecek takımın yeni Maradona adayı Ortega hakemi aldatmaya yönelik hareketinden sonra Van Der Sar'a kafa atarak kırmızı kartla oyundan atılacaktı. Maçın finalinde ise Bergkamp skoru 2-1'e getiren golü atarak tangocuları evine yolluyordu.



''Yeni Maradona'' lakabının hakkını fazlasıyla verirken




2002 yılında ise Marcelo Bielsa yönetiminde güçlü bir kadroyla Asya'nın yolunu tutan Arjantin kafilesi İngiltere, İsveç ve Nijerya'nın bulunduğu grupta sadece Nijerya'ya diş geçirebiliyor ve grubu üçüncü tamamlayarak erkenden turnuvaya veda ediyordu.


2006 yılında Jose Pekerman yönetiminde Almanya'daki kupaya katılan tangocular postmodern starları Messi ve kadrodaki diğer yıldızlarıyla zafer hedefliyorlardı. Grup aşamasında Fildişi Sahilleri ve Sırbistan karşısında şov yapan takım Hollanda ile de berabere kalarak ikinci turda Meksika'nın rakibi oluyordu. Maximiliano Rodriguez'in 98. dakikada attığı golle Meksika'yı 2-1 mağlup ederek çeyrek finalde ev sahibi Almanya karşısına çıkan tangocular 1990'ın intikamı için sahaya çıksalar da penaltılara kalan maçta rakibine 4-2 ile boyun eğerek bir kez daha evin yolunu tutuyordu.



2010 yılında ise Arjantin'in başında ülkenin arsız çocuğu Maradona bulunuyordu. Maradona yönetiminde Martin Palermo'nun son dakika golüyle turnuvaya katılan Arjantin'de kupa öncesi kamuoyu takımın başarılı olacağı konusunda ikiye ayrılmıştı. Güney Amerika elemeleri boyunca basın takımı adeta yerden yere vurmuştu. Maradona'nın kupa bileti alındıktan hemen sonra basın mensuplarına ''Bu da size kapak olsun hepinizi s*keyim'' diye haykırması yaşanan gerginliğin boyutlarını ortaya seriyordu. Ancak Maradona'nın efsanesi ve Messi'nin varlığı takıma pozitif enerji yaymaya yetiyordu.


Kupaya Nijerya, Yunanistan ve G.Kore ile aynı grupta başlayan Arjantin oldukça iyi bir futbolla 3'te 3 yaptıktan sonra ikinci turda da Meksika'yı 3-1 mağlup etmeyi başarmıştı. Çeyrek finalde ise rakip ezeli rakipleri Almanya olmuştu. Maçtan önce basın toplantısında Thomas Müller'i tanımadığını belirterek kendisiyle dalga geçildiğini öne süren Maradona toplantıyı terk etmiş ve hedeflerinin kupayı kazanmak olduğunu belirtmişti. Ancak lanet hala Arjantin'in ensesinde dolaşmaya devam ediyordu. Maç boyunca Messi dahil tüm Arjantin takımı Almanlar tarafından pasifize edilmişti. Almanya maçı 4-0 kazanırken Müller maç sonu ''Umarım Maradona artık beni tanıyordur.'' şeklinde bir açıklama yaparak intikamını almış oluyordu.









Kudüs gezileriyle Arjantin lehine esen rüzgar 1994'ten sonra Maradona'nın açıklamaları ve davranışlarından dolayı mıdır bilinmez ancak bir daha hiç bir zaman Tangoculardan yana esmedi. 28 yıldır kupayı kazanamayan ve 24 yıldır da derece alamayan Arjantin'in Alejandro Sabella yönetiminde bu yaz kupayı kazanmak dışında Kudüs lanetini kırıp 1994 yılından bu yana takıma musallat olan hayaletlerden kurtulma gibi hedefleri de var.