26 Temmuz 2014 Cumartesi

Brezilya ve 9 Numara Buhranı

Luis Felipe Scolari yönetiminde Dünya Kupasına 7-1'lik Almanya bozgunu ile havlu atan Brezilya çok konuşuldu. Taktiksel işleyiş, kadro tercihleri, oyuncuların psikolojik durumları kupa boyunca basın ve taraftarların hoşnut olmadığı konuların başında geliyordu. Özellikle kadro tercihleri konusunda santrafor bölgesi tam anlamıyla kanayan bir yara oldu. Tarihi boyunca her zaman dünyanın en iyi 9 numaralarını çıkaran Brezilya'nın bu turnuvada santrafor kıtlığı çektiğini söylemek yanlış olmaz. Öyle ki turnuvaya bir dönem Lyon formasıyla izlediğimiz Fred ve eski Galatasaraylı Jo ile başlangıç yapmak zorunda kaldılar.




























Daha geniş bir açıyla baktığımız zaman Brezilya'nın Ronaldo'dan sonra bu bölgeyi bir türlü dolduramadığını söylemek yanlış bir çıkarım olmaz. Yıllarca Brezilya'nn en zayıf halkası kaleci pozisyonu olarak görülürken son birkaç yılda bu durum tamamen santrafor eksikliğine dönmüş durumda.

Pele'nin 1958 - 1970 arası milli takım ile gösterdiği performans Brezilya'lı santrafor teriminin sembolleşmesinde büyük rol oynamıştır. Günümüzde gelmiş geçmiş en iyi futbolcular arasında yer alan Pele belirtilen yıllarda gösterdiği performansla takımına 1958, 1962 ve 1970 Dünya Kupası şampiyonluklarını kazandırmış ve Brezilya futbolu muhteşem bir geleceğin tohumlarını ekerken olayın baş kahramanlarından biri olmuştu.







Brezilya  Pele, Garrincha, Vava gibi yıldızlardan oluşan ve üç  Dünya Kupası kazanan altın jenerasyondan sonra Dünya Kupası'nı ancak 24 yıl sonra kazanacaktır. 1994 yılında ABD'de düzenlenen Dünya Kupası'nda sahneye kısa boylu, kalın bacaklı Romario çıkacak ve kupanın en değerli oyuncusu seçilirken performansıyla da takımına kupayı getirecekti. Ancak Romario kariyerinin zirvesine ulaşmışken yaşadığı problemler nedeniyle üstün yeteneğini uzun yıllara yayamıyordu. Barcelona'da Hristo Stoichkov ile birlikte kurduğu gol ortaklığıyla kariyerinin en verimli dönemlerinden birini geçiren Romario, bu tarihten itibaren yavaş yavaş çöküş dönemine girmeye başladı. Özel hayatında yaşadığı sorunlar, alkol problemi, aile fertlerinin fidye için kaçırılması şüphesiz konsantrasyonunu dağıtsa da yaşadığı çöküş sonrası futbol hayatı bir daha eski kalitesini yakalayamamıştır. Yine de 40 yaşının üstüne gelene kadar futbol hayatına devam eden Romario, Pele'nin ardından 1000 gol barajını aşan ikinci futbolcu olarak tarihe geçmiştir.







Brezilya 1994 yılında kupaya uzanırken kadroda bulunan ancak hiç forma şansı bulamayan 18 yaşındaki Ronaldo ise Romario'nun çöküşünden sonra ortaya çıkacak ve sadece Brezilya'nın değil, dünya tarihinin en iyi birkaç santraforundan biri olarak ismini hafızalara kazıyacaktı. Cruzeiro ve PSV performanslarının ardından Barcelona'da sadece 1 sezonda mükemmel işler başaran ''Fenomeno'' daha sonra İnter ile performansını devam ettirse de yaşadığı sakatlık ondan çok şey götürecekti. Önce 1999 yılında Lecce maçında sakatlanıp 6 ay sahalardan uzak kalan Ronaldo, 2000 yılında Lazio maçında oyuna girdikten sonra kariyerini altüst eden sakatlığı yaşamıştı. Ancak buna rağmen Ronaldo sahalara geri dönmekle kalmayıp 2002 yılında ülkesine Dünya Kupası'nı getiriyor ve gösterdiği performansla Real Madrid'e transfer oluyordu. Madrid'de geçirdiği 5 yılda kulübün efsaneleri arasına giren Ronaldo daha sonra Milan ve Corinthians formaları giyip sakatlık ve kilo problemleri nedeniyle göz yaşları içinde futbolu bırakırken geride Brezilya'nın ve hatta birçok futbolsevere gere dünyanın gelmiş geçmiş en iyi santraforu apoletlerini bırakıyordu.




YENİ RONALDOLAR MEZARLIĞI




                     

ADRİANO




Ronaldo'nun ardından Brezilya futbolunda yetişen santraforlar ise Ronaldo'dan oluşan boşluğu doldurmanın yanından bile geçemedi. İlk yeni Ronaldo adaylarından olan Adriano Parma ve İnter'deki ilk dönemlerinde gösterdiği başarılı performansın ardından yaşadığı psikolojik sorunlar ve içine düşdüğü alkol-uyuşturucu batağından bir türlü kendini kurtaramadı. Yeteneğini heba eden Adriano, Flamengo formasıyla ülkesine döner. Ardından Roma ona bir şans daha verir ve tekrardan İtalya'nın yolunu tutar ancak bir kez daha hayal kırıklığı yaratır. Son dönemde Corinthians, Flamengo ve Atletico Paranaense formaları giyen Adriano'nun futboldan çok yaşadığı sorunlarla uğraşması gerektiği söylenebilir.




VAGNER LOVE





Adriano'dan umut kesilmişken Palmeiras formasıyla parlayıp CSKA Moskova'ya transfer olan Vagner Love sambacılar için yeni bir yetenek olarak değerlendirilir ancak inişli çıkışlı futbol hayatı kısa süre içerisinde onu da ''Yeni Ronaldo'lar Mezarlığı''na gönderir.



NİLMAR






2003-2010 yılları arasında belli dönemlerde milli takıma davet edilen Lyon ve Villarreal formalarıyla tanıdığımız Nilmar da performansını süreklileştiremediği için milli santrafor açlığını gideremeyen isimlerden. 2009 yılında Luis Fabiano ve Pato'nun ardından yedek olarak katıldığı Konfederasyonlar Kupası'nda şampiyonluk yaşayan Nilmar, bir yıl sonra Dunga tarafında Dünya Kupası kadrosuna da davet edilir ancak fazla forma şansı bulamaz. Bu tarihten sonra kariyeri düşüşe geçer ve Katar'ın Al Rayyan ve El Jaisch kulüplerinin formalarını giyer.



LUİS FABİANO






Ronaldo'nun milli takımda yarattığı boşluğu şu ana dek en iyi telafi eden isim ise şüphesiz Luis Fabiano. Ponte Preta, Rennes, Sao Paulo kulüplerinde forma giydikten sonra Porto'ya geçen, oradan da altın yıllarını geçireceği Sevilla kulübüne transfer olan Fabiano milli formayı 2003 yılında terletmeye başlar. 2004 yılında Copa America şampiyonu olan Brezilya'nın 9 numara bölgesinde forma giyer. Ancak 2006 yılında Dünya Kupası kadrosuna davet edilmez. Bu dönemlerde birçok latin futbolcunun başına gelen anne ya da babalarının kaçırılma olayı kendisinin de başına gelir. Bu sıkıntıyı atlatsa da aksilikler peşini bırakmaz. Takım antrenmanındayken evine giren hırsız çocuklarını esir alır. Yaşadığı sıkıntılar futbol hayatına ket vursa da 2009 yılında Dunga tarafından yeniden Milli takıma davet edilir ve Konfederasyonlar Kupası'nı kazanır. 2010 Dünya Kupası'nda Kaka, Elano ve Robinho'nun desteğiyle Brezilya'nın gol yükünü çekse de çeyrek finalde Hollanda'ya elenerek kupaya veda eder. 2011 yılında Sao Paulo formasıyla ülkesine dönen Fabiano yaşadığı sorunlar ve kendisini sahne önüne tam anlamıyla çıkaracak kadar büyük bir kulübe transfer olmaması gibi nedenlerle kariyerini daha ileri bir seviyeye götürememiştir.




ALEXANDRE PATO






Henüz 18 yaşında yetiştiği İnternacional kulübünden dünya devi Milan'a transfer olan Pato burada gösterdiği performansla milli takımın da kapısını aralar. İlk olarak 2008 olimpiyatlarında, daha sonra ise 2009 Konfederasyonlar ve 2010 Dünya Kupası'nda boy gösterip son olarak 2011 Copa America kadrosunda da yer alan Pato Brezilya için gelecek vaadeden bir futbolcuyken zaman zaman yaşadığı disiplin sorunları ve geçirdiği sakatlıklar nedeniyle 2013 yılında seviye düşercesine Milan'dan Corinthians'a transfer olur. Birçok Brezilyalı futbolcu Avrupa'da hayal kırıklığı yarattıktan sonra ülkesine bir süreliğine geri döner ve tekrar Avrupa arenasına hazır bir şekilde geri dönüş yapar. Aslında Pato'dan da beklenen tam olarak buydu ancak yaşadığı sorunlar nedeniyle bu dönüş bir türlü gerçekleşmemiş durumda. Geçtiğimiz şubat ayı Sao Paulo'ya geçiş yapan Pato şuan 24 yaşında ve milli takım için bir şeyler yapmak istiyorsa önünde hala birkaç yıl var.



FRED






2014 yılında akılda kalan en kötü performans ise şüphesiz Dünya Kupası'nda takımın santraforu olan Fred'e ait olacaktır. America MG ve Cruzeiro formaları giydikten sonra Lyon formasıyla hepimizin tanıdığı Fred 2009 yılında Fluminense formasıyla ülkesine döndü ve 5 yıldır burada futbol hayatına devam etmekte. 2006 ve 2007 yılları arasında milli takıma çağrılan Fred, Dunga'nın gelişiyle 2007 yılından sonra yerini Fabiano'ya kaptırmıştı. Dunga'nın ardından göreve gelen Menezes ve Scolari'nin sürekli tercih ettiği bir isim olan Fred, 2014 Dünya Kupası için Benfica'lı Lima ve Diego Costa ile birlikte milli takıma santrafor adayı olarak gösterildi. , Costa'nın Brezilya yerine İspanya Milli Takımı'nı seçmesi ve Scolari'nin de Lima ismine yanaşmaması sonrası kendisine kadroda yer buldu. Ancak ortaya koyduğu performans tam anlamıyla hayal kırıklığı yarattı. Basının Scolari ile birlikte en çok yüklendiği isim olan Fred'in kariyerinin son yıllarını nasıl geçireceği ise merak konusu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder